24 Ağustos 2012 Cuma

Ashab-ı Kehf Olayını: Kuran ı Mecid ve Tefsirli Meali 9-27 ..Mahmud Ustaosmanoğlu dan Okuyalım...

Ashab-ı Kehf Olayını " Kuran’ı Mecid ve Tefsirli Meali  9-27 .." Mahmud Ustaosmanoğlu'dan
Okuyalım... 


El-KEHF SÜRESİ Cüz: 15 Süre: 18 Kuran’ı Mecid  ve Tefsirli Meali  Mahmud Ustaosmanoğlu


9- (Habibim!) Yoksa sen Kehf ve Rakim (adlı levhada isimleri yazılı bulunan mağara) ashabının (uzun süre uyutulduktan sonra uyandırılmaları kıssasının), gerçekten Bizim (varlığımıza ve birliğimize delalet eden) ayetlerimiz arasından, çok şaşılacak bir şey olduğunu mu sandın?
(Halbuki toprak üzerinde bulunan bu kadar sayısız cinsleri ve türleri tek bir maddeden, farklı farklı özelliklerde ve şekillerde yaratıp canlandırmak, sonra tekrar kurutup toprağa döndürmek, daha sonra da tekrar yeşertmek, elbette ki Ashab-ı Kehf’in ilginç kıssasından çok daha dikkat çekicidir!)

10- Hani o (zorba kâfir Dekyanus tarafından şirke zorlanan, fakat ona boyun eğmeyen) gençler(, şehirde imanlarını koruyamayacaklarını anlayınca) o mağaraya sığınmış ve: “Ey Rabbimiz! Tarafından bize (mağfiret, bol rızık ve düşmandan emniyet kazandıracak) büyük bir rahmet ver! Ve (hicretle alakalı bu] işimizden ötürü bizim için (selamet sebeplerini hazırla ve maksadımıza ulaştıracak yolu bulmamıza) tanı bir isabet (için gerekli olan vasıtaları] hazırla!” demişlerdi.

11- Böylece Biz sayılı birçok seneler o mağarada onların kulakları üzerine (bir uyku perdesi] vurduk(, bu nedenle onlar hiçbir sesten etkilenmeyecek şekilde yüzlerce sene uyudular]!

12- Sonra da (içlerinden) iki fırkanın hangisinin, beklemiş oldukları o süreyi daha iyi saydığını bil(diğimiz halde, bu mucizeyi herkese bildir] elim diye onları (nice yıllar sonra o derin uykularından) uyandırdık.

13- Biz sana onların ilginç haberini hak ile (doğruca] anlatmaktayız. Şüphesiz onlar birtakım gençlerdi ki Rablerine (gerçekten] iman etmişlerdi, Biz de onları hidayet (ve İslam’da sebat) bakımından artırmıştık.

14- Onlar (o zorba kralın putlara secde baskısı üzerine ona karşı) ayağa kalktıkları zaman Biz(, vatandan, aileden ve maldan uzak kalmaya karşı) kalplerine kuvvet (ve sabır] verdik de bu sebeple onlar dediler ki: “(Putlar bizim Rabbimiz olamaz!) Bizim Rabbimiz ancak göklerin ve yerin Rabbi (olan Allah-u Zü’l-celül) dir, biz O’ndan başkasını asla ilah diye adlandıramayız! Andolsun ki; o takdirde muhakkak Biz (doğrudan) pek uzak bir söz söylemiş oluruz!

15- İşte bunlar bizim (yanlış yolda olan] kavmimizdir ki, O’nu bırakıp birtakım ilahlar edinmişlerdir. Onlar(ın ilahlıkların)a karşı pek açık ve güçlü bir delil getirebilseydiler ya! Artık (eş ve ortak isnat ederek) Allah’a karşı bir yalan uydurmuş olandan daha zülüm var mıdır?”
İbni İshak ve diğerlerinin nakline göre; İncil ehli büyük günahlara bulaşıp, putlara tapmaya başladığı sırada içlerinden bazıları hak din-de sebat edebilmişti. 0 an için Rum diyarının hükümdarı olan Dekyanus, İsa (Aleyhisselam)ın dini üzere sabit kalanları tek tek aratıp buldurarak, puta tapmakla ölmek arasında seçime zorluyordu. Bir kere o, Ashab-ı Kehf’in yaşadığı Tarsus şehrine uğrayınca, iman ehli gizlenmeye başladı. Fakat o, müfettişler salarak insanları huzuruna toplatıyordu. 0 bölgenin ileri gelenlerinden, İsa (Aleyhisselâm)ın dini üzere olan birtakım delikanlılar bu durum karşısında ağlayıp dua ederek Allah-u Te’âlâ’ya yalvardıkları sırada bekçiler onları yakalayıp o zor- ha hükümdarın karşısına çıkarttı. 0 onlara: “Siz niçin bizim putlarımız adına kurban kesmiyorsunuz, ya bunu yaparsınız, ya da öldürülürsünüz!” deyince onlar: “Bizim ilahımızın azameti gökleri yerleri kaplamıştır, biz asla O’ndan başka kimseye ibadet etmeyiz, sen bildiğini yap!” dediler. Buna çok kızan hükümdar üzerlerindeki süslü elbiselerin ve takıların çıkartılmasını emrettikten sonra: “Sizin cezanızı hemen verirdim ama gençliğinize bağışlıyorum ve size düşünmeniz için biraz süre tanıyorum!” dedi. Kendisi de o sırada bir işi için başka bir vilayete gitti. 0 arada istişare yapan delikanlılar, evlerinden bir miktar azık alıp bir kısmını sadaka vermeye, diğerlerini de yanlarına almaya karar verdiler ve yakınlarında bulunan Bencilüs dağındaki bir mağaraya sığınma kararı aldılar. Yollarına çıkan bir köpek peşlerine düşünce onu defaatle kovmalarına rağmen yanlarından uzaklaşmadı ve sonunda dile gelerek: “Ben Allah’ın sevdiklerini seviyorum, siz uyuyun, ben sizi beklerim!” dedi. Onların mağaradaki amelleri namaz, oruç ve zikirden başka bir şey değildi. Yiyecek işlerine bakan Yemliha her sabah kılık değiştirerek şehre gidip önemli ihtiyaçlarını temin eder ve olup biteni öğrenip onlara bildirirdi. Bir zaman böyle geçtikten sonra bir gün ağlayarak yanlarına geldiğinde, zorba hükümdarın döndüğünü ve onların babalarını sorguya çektiğini, onların da kurtulmak için: “Çocuklarımız bize isyan ettiler, mallarımızı da yağmalayıp dağa kaçtılar!” dediklerini haber verince hep birlikte secdeye kapanarak Allah-u Te’ala’ya yalvarmaya başladılar, sonra güneş battığı sırada başlarını kaldırıp aralarında istişare ederlerken Allah-u Te’ala onların üzerine bir uyku salıverdi. Köpekleri de kapıda uyuya kaldı.
Hükümdar onların yerini bulunca, ne yapacağına karar veremedi, sonunda Allah-u Te’ala onun kalbine mağaranın kapısını kapatarak onları ölüme terk etme fikrini getirdi. Çünkü Allah-u Te’ala hem bu şekilde onlara ikramda bulunmak hem de onları ölümden sonra dirilmeye delalet eden bir ayet yapmak istiyordu. Böylece hükümdar o mağarayı onlara mezar yapmak üzere kapatma kararı aldı.
*
Fakat Dekyanus’un yakınlarından olup imanlarını gizleyen iki kişi bu delikanlıların dinlerini, soylarını, sayılarını, kaybolma tarihlerini ve kimden kaçtıklarını iki kurşun levhaya yazıp bir bakır tabuta koyarak mağaranın kapısına örülen duvarın içerisine yerleştirdiler ve:
‘Ola ki Allah kıyamet gününden önce mümin bir toplumu bunlardan haberdar eder de, onlar da bu sayede bu delikanlıların kıssalarını Öğrenirler!” diye düşündüler. Zamanla Dekyanus da, adamları da öldüler, böylece yıllar ve asırlar geçti, krallar değişti. Derken o şehre Beydarüs isminde mübarek bir adam hükümdar oldu. Fakat o zamanki toplum içerisinde kimisi dirilmeye inanıyor, kimisi de inkâr ediyordu. 0 kral insanların: “Dünya hayatından başka yaşantı yoktur, dirilirse de cesetler değil, ancak ruhlar dirilir!” gibi laflar sarf ettiklerini duyunca üzülüyor ve duaya sarılarak: “Ya Rabbi! Sen bu insanların görüş ayrılıklarını bilmektesin, bir an evvel bunlara bir mucize gönder de dirilmenin ve kıyametin hak olduğuna inansınlar!” diye yalvarıyordu. Bunun üzerine Allah-u Te’ala o mağaranın yakınında yaşayan bir adamın kalbine mağaranın kapısındaki duvarı yıkıp onun taşlarıyla koyunlarına bir ağıl yapması fikrini getirdi. Adam da bunu uyguladı, mağaranın kapısı açılır açılmaz Allah-u alo delikanlıları uyandırdı. Böylece onlar sevinçli ve güleç yüzlü bir halde oturdular. Asırlar geçmesine rağmen Allah-u Te’ala bedenlerini, güzelliklerini ve şekillerini hiçbir şey değişmeksizin aynen korumuştu. Derken onlar açlıklarını hissederek Yemliha’yı gıda temini için şehre gönderdiler. 0, şehre vardığında oranın halkının, hükümdarının ve durumunun tamamen değiştiğini görünce, sohbet ettiği bazı kimseler onu alıp o mümin hükümdarın huzuruna çıkardılar. 0 ona başlarından geçenleri anlatınca, huzurda bulunanlardan biri: “Ey millet! Bu, Allah-u Te’ala’nın ayetlerinden büyük bir ayet olabilir, hadi sen bizi götür de arkadaşlarını göster!” dedi. Böylece hükümet ricali başta olmak üzere, küçük-büyük şehir halkının tamamı mağaranın etrafına geldiler. İki büyük yetkili en evvel yanlarına girdiler ve duvarın temelinde buldukları bakır tabutu açınca kıssalarının yazılı olduğu o iki kurşun Levhaya ulaştılar. Onları okuyunca hayretler içinde kalarak, kendilerine dirilme hususunda mucize gösteren A1lh-u Te’ala’ya hamdettiler, sonra o mübarek hükümdar: “Çabucak gelirseniz büyük bir yet göreceksiniz, zira üçyüz küsur sene önce vefat etmiş olan birtakım delikanlıları Allah-u Te’ala’nın yeniden canlandırmış olduğunu müşahede edeceksiniz!” diye haber saldılar. Bu haberi alan hükümdarın bütün dertleri giderek Allah-u Te’ala’ya hamd-ü senalarda bulunduktan sonra mağaraya doğru yola çıktı ve onları ziyaret ederek kucakladı. 0 sırada onlar tesbih ve hamdle meşgul olarak toprak üzerinde oturuyorlardı.

Böylece kralı Allah’a emanet ettiler, koruma duaları yaptılar ve yattıkları yerlere dönerek yeniden uykuya daldılar. 0 sırada Allah-u Te’ala onları vefat ettirdi. Hükümdar her birinin altın bir tabuta konmasını emretti, fakat o gece rüyasında ona: “Biz ne altından ne de gümüşten yaratılmadık, topraktan yaratıldık, sen bizi mağarada olduğumuz toprak üzerinde bırak ki Allah bizi oradan diriltsin!” dediler. 0 da onları ağaçtan bir tabuta koydurdu, mağaranın kapısına da bir mescit yaptırdı ve her sene ziyaret edilmeleri için büyük bir bayram tertipledi. (Hazin, Savi, Alusi)

16- (Bu gençler Dekyanus tarafından kendilerine verilen kısa bir mühlet içerisinde düşünüp taşınıp, hicret kararı alarak yola çıktıklarında birbirlerine şöyle dediler:)
“Madem ki onlardan da, Allah’tan başka tapmakta oldukları şeylerden de uzaklaştınız, artık (ibadetinizi rahatça yapabileceğiniz) bir mağaraya sığının da, Rabbiniz (iki cihanda da) rahmetinden size bolca (hayırlar ve rızıklar) yaysın ve (yönelmiş olduğunuz bu) işinizden (kastettiğiniz neticeye ulaşasınız diye) sizin için faydalı şeyler hazırlasın!”

17- (Habibim! Derken onlar mağaraya sığındılar ve ibadete yöneldiler. Tam bu sırada Biz onlara ağır bir uyku verdik Sen orada bulunsaydın o mağara üzerine doğan) güneşi görürdün ki, doğduğunda mağaralarından sağa doğru meyledi (yor da, ışınlarıyla kendilerini rahatsız etmi)yordu, battığında da (yine onlara isabet etmeyerek) sola doğru onları kesip geçiyordu. Onlarsa onun geniş bir yerindeydiler (ki, böylece hava kendilerine rahatça ulaşabiliyordu, ne mağaranın sıkıcı havası, ne de güneşin harareti kendilerine bir eziyet vermiyordu). İşte sana! Bu(nlar), Allah’ın ayetlerindendir! (Ashab-ı Kehf’i hidayet ettiği gibi,) Allah kimi hidayete eriştirirse, işte hidayet bulan ancak odur!
Kimi de saptırırsa, artık sen onun için asla (kendisini) irşad edi(p de doğru yolu gösteri)ci hiçbir dost bulamazsın!

18- (Habibim! Gözleri açık olduğundan ve sağa sola çok döndüklerinden dolayı) sen onları uyanıklar sanırsın, oysa onlar uyuyan kimselerdir! Biz onları (bu uzun uykularında, toprağın çürütmesinden korumak için) sağ yöne ve sol yöne çeviriyorduk. Köpekleri de iki ön ayağını (mağaranın) giriş(in)de uzatıcıydı. Sen onları (saçları ve tırnakları uzamış halde) görecek olsaydın, elbette kaçarak onlardan yüz çevirirdin ve (cüsselerinin büyüklüğünden ve mekânlarının ıssızlığından dehşete kapılarak) elbette onlar yüzünden büyük bir korkuyla dolardın.

19- İşte sana! Böylece (bir mucize eseri onları yıllarca uyuttuğumuz gibi,) aralarında birbirlerine(, Allah-u Te’ala’nın onlara ne muamele yaptığını) sorsunlar (da, O’nun üstün gücüne karşı kesin inancı artırsınlar, dirilme mucizesini gözleriyle görsünler ve bu nimetlere şükürde bulunsunlar) diye onları uyandırdık. İçlerinden bir söz sahibi (diğerlerine): “(Bu mağarada) ne kadar kaldınız?” dedi. Onlar (öğleden sonra uyandıkları için, sabahleyin mağaraya girdiklerini hesap ederek): “Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık!” dediler. (Sonra) onlar (tırnaklarının ve saçlarının uzamış olduğunu görünce) dediler ki:
“Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz en iyi bilendir! (Şimdi açlığımızı giderecek bir çare aramaya bakın!) Öyleyse birinizi işte bu gümüş paranızla o şehre gönderin de, yemek bakımından oranın [halkının) hangisinin daha temiz(, daha helal, daha cömert ve daha ucuz) olduğuna baksın ve size ondan bir rızık getirsin!
Ama (alış-verişte kavgaya sebebiyet verip de kendini ele vermemesi için) sakin davranmaya çalışsın/ (giriş ve çıkışta) gizlenmeye çalışsın/(aldanmaması için) dikkatli olmaya çalışsın/ da, sizi hiçbir kimseye asla fark ettirmesin!
20- Şüphesiz ki onlar sizden haberdar olacak olurlarsa/ size gelip gelirlerse/, sizi taşla öldürürler ya da sizi (zorla) kendi dinlerine geçirirler, o takdirdeyse siz asla ebediyen felah (ve kurtuluş) bulamazsınız!”
*
21- İşte sana! Böylece Biz (kendi dönemlerindekilere onların yerlerini buldurarak ve bu vesileyle kıssalarını tüm insanlığa bildirerek, merak edenleri) onlardan haberdar ettik. Ta ki o (insa)nlar bilsin ki (Ashab-ı Kehf’i bir ayet olarak uyutup, tekrar bir ayet olarak dirilttiği gibi,) Allah’ın (bütün insanları diriltme) vaadi (de) şüphesiz bir haktır, o [kıyamet) an(ın)a gelince; muhakkak on(un vukuun)da hiçbir şüphe yoktur. (Tam da insanlar) aralarında (diriltilmeleriyle ilgili) işlerini tartışıyorlarken (ve kimi sadece ruhların diriltileceğini, kimiyse ruhlarla bedenlerin birlikte diriltileceğini savunuyorken, Allah-u Te’ala Ashab-ı Kehf’i buldurup sonra vefat ettirince, onların bu kerametlerine vakıf olanlar birbirlerine): “(İnsanlar gelip kendilerini rahatsız etmesin, bir de anıları canlı kalsın diye) onların (mağaralarının kapısının) üzerine bir bina yapın!” dediler. (Böylece onların soyları, halleri ve mağarada kalma süreleriyle ilgili uzunca müzakerelerde bulundular.) Halbuki onları en iyi bilen Rableriydi.
(İnsanlar arasında, onların nerede gömülecekleri ve yanlarına bir bina yapılıp yapılmayacağı, yapılırsa ne çeşit bir bina olacağı hususunda konuşmalar uzayınca,) onların (dirilmeleriyle, ahiretin hak olduğu) işin(i ispat etmeye, dolayısıyla da onlar hakkında karar vermey)e karşı güç kazanmış olan o (zamanın Müslüman hükümdarı ve onunla birlikte inanmış olan) kimseler: “Andolsun ki; elbette biz onların (mağaralarının kapısının) üstüne bir mescit (yapıp, onu ibadet- hane) edineceğiz!” dedi (ler).

22- (Habibim!) 0 (senin döneminde bulunan Ehl-i Kitaba mensup ola)nlar(dan) ve müminlerden kimi, karanlığa taş fırlatırmışçasına, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları) gizli bir şeye atış yaparak/gaybla ilgili tahminde bulunarak!: “(Onlar) üçtür, dördüncüleri de köpekleridir!” diyecekler. (Bazıları da:) “Beş (kişi)dir, altıncıları köpekleridir!” diyecekler. (Kimi de Allah-u Te’ala’nın bildirmesiyle hakka isabet ederek:) “Yedi (kişi)dir, sekizincileriyse köpekleridir!” diyecekler. (Habibim! Hala bilgisizce konuşan Ehl-i Kitab’a) de ki: “Rabbim onların sayısını en iyi bilendir!
Pek az bir kimse dışında onları(n gerçek sayısını) kimse bilemez. Artık (derinlemesine dalmadan, kimseyi de cahillikle suçlamadan) onlar hakkında ancak (sana vahyedilen delillere dayalı) pek açık bir mücadeleyle tartış! Kendileri hakkında onlardan hiçbirine de sual sorma!
(Zira Kur’an sana yeterlidir. Zaten onların da doğru bir bilgileri yoktur. İnadına soru sorarak muhatabı rezil etmeye kalkışmak ise, sahip olduğun güzel ahlakla bağdaşmaz!)”

23- “Bir de sakın ola ki sen (yapmayı kastettiğin) hiçbir şey için (kimseye): ‘İşte sana! Gerçekten ben bunu yarın (veya ileride) yapıcıyım!’ deme!
Yahudilerin teşvikiyle Kureyş Rasulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e gelip, ruh, Ashab-ı Kehf ve Zü’l-Karneyn’le ilgili sualler yönelttiklerinde 0: “inşallah” demeyi unutarak kendilerine ertesi gün geldiklerinde bunları haber vereceğini söyledi. Bundan dolayı da on küsur gün vahiy gecikince Rasulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in sıkıntıya girmesi üzerine bu ve bir sonraki ayet-i kerimeler nazil oldu.

24- ‘Ancak Allah’ın dilemesiyle yapabilirim)!’ (anlamına gelen ‘İnşaallah’ sözünü söyle.)” Ama (bunu) unuttuğun zaman Rabbini(n iradesinin unutulmaması gerektiğini) hatırla ve: “Umulur ki Rabbim beni
(doğru yola) isabet bakımından işte bundan daha yakin olana eriştirir (ve böylece bana: ‘İnşaallah!’ demeyi unutmuş bulunduğum Ashab-ı Kehf’in kıssasına nispetle, peygamberliğimi daha açık bir şekilde ifade edecek diğer peygamber kıssalarını öğretir)!” de!

25- Böylece onlar mağaralarında üçyüz sene kaldılar. (Buna ilaveten de, küsuratı hakkında hiçbir ihtilafa mahal bırakmaksızın) dokuz (yıl) daha kattılar.

26- (Habibim! Bu beyanımızdan sonra hala onların mağarada kalış süresi hakkında ihtilafa düşen Ehl-i Kitab’a) de ki: “Onların ne kadar kaldıklarını hakkıyla bilen ancak Allah’tır! Zaten göklerin ve yerin (barındırdığı her gizli şey ve onlarda bulunan yaratıkların halleriyle ilgili gizli-kapalı her türlü) ğaybı(n bi1gileri) sadece O’na mahsustur! 0 (her varlığı) ne acayip görendir, (her duyulanı) ne kadar şaşılacak bir şekilde işitendir! 0 (yer ve gökte buluna)nlar için O’ndan başka (işlerini takip edecek ve kendilerine yardım edecek) hiçbir dost yoktur!
0 ise (kararlarında ve) hükmünde hiçbir kimseyi ortak yapmaz!”

27- (Habibim! Sen onların: “Bize başka bir Kur’an getir, ya da bunu değiştir!” şeklindeki hezeyanlarına aldırmayıp) sana vahyolunmakta olan Rabbinin o kitabını art arda oku! O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir şey yoktur!
(Ama) sen (onların bu fikirlerine birazcık bile meyledecek olursan, şunu bilesin ki) O’ndan başka bir sığınak da asla bulamazsın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder