30 Mart 2012 Cuma

Ashâb-ı Kehf’in Hayat Hikâyeleri.

Ashâb-ı Kehf’in Hayat HikâyeleriArşiv Belgeleri Işığında Ashab-I Kehf -6-

Ashâb-ı Kehf’in Hayat Hikâyeleri.

Mehmet Başar
Ashab-ı Kehf in hayat hikâyeleri çeşitli kaynaklarda az da olsa değişik sekilerde anlatılmaktadır. Ancak bu farklılık, esasta değil teferruattadır. Mesela bir kaynakta gençlerin devrin kralının akrabası oldukları belirtilmekte iken bir diğerinde kralın danışmanları olduğu görüşüne yer verilmektedir; yine bir başka hikâyede bu gençlerin şehrin ileri gelenlerinden olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle biz, mümkün olduğu kadar çok sayıda tarihçi ve müfessir tarafından nakledildiği şekliyle Ashab-ı Kehf in hayat hikâyelerini aktarmaya çalışacağız. Yeri geldikçe de metin içinde veya dipnotlarda farklılıklara işaret edeceğiz.
Hz. İsa (a) dan sonra Hıristiyanlar arasında hatalar çoğalmıştı. Özellikle Krallar putlara tapar ve onlara kurban keser hale gelmişlerdi. Tabii olarak bu kötü yöneticiler halkı da ifsâd edip kendileri gibi yaşamalarını istiyorlardı. İşte bu Krallardan Dakyanus isimli birisi, ülkesini bir bir dolaşıyor, halkı putlara tapmaya ve onlara kurban kesmeye zorluyordu. Halkın kimisi can korkusu ile putlara tapıyor, kimisi de izzetle ölümü zilletle hayata tercih ediyordu. Öldürülenlerin cesetleri ibret olsun diye kale kapılarına ve kale duvarlarına atılıyordu.
İşte bu durumu gören Rum eşrafından bir kaç genç veya kralın danışmanlarından temiz kalbli bir kaç kişi, şiddetli bir korku ve hüzün içinde kalkıp Allah’a ibadet ediyor ve şöyle dua ediyorlardı: “Ey Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize şu durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla”. (1) Sıra bu temiz kalbli dindar insanlara gelmişti. Dakyanus’un adamları bu gençleri (hemen hemen bütün kaynaklarda genç tabiri kullanılmaktadır) Kralın huzuruna topladılar. Kral bunlara hitaben: “Sizi, bu putlara kurban kesmekten ve onlara tapmaktan alıkoyan nedir? Bu şehir halkını kendinize neden örnek almıyor musunuz? Ya bu insanlar gibi ilahlarımıza kurban kesip onlara taparsınız ya da ölümü tercih edersiniz” dedi. Bu gençlerden biri Kralın önünde ayağa kalkarak: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz ondan başkasına ilah demeyiz. Yoksa hakikatten uzaklaşmış oluruz. Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka tanrılar edindiler. Bari bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler ya. Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim var mı?” (2) dedi.
Bu sözlerden sonra Kral gençlere biraz daha düşünmelerini salık verip şehirden ayrıldı. Sonra birisi “madem ki siz onlardan ve onların ilahlarından uzaklaştınız, o halde bir mağaraya sığının ki, Rabbimiz size rahmetini yaysın ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın” (3) , dedi. Gençler, herbiri babalarının evlerine dağılarak kendilerine bir miktar azık aldılar. Aldıkları bu azıkların bir kısmını tasadduk edib kalanını da yanlarına aldılar. Daha sonra şehrin yakınlarındaki Bencilus dağındaki bir mağaraya gitmeye karar verdiler. Mağaraya giderken yolda bir çobana (veya bir çiftçiye) rastladılar. O’na düşüncelerini anlattılar. Bunun üzerine aynı düşüncede olan veya gençlerin bu tebliği ile inanan çoban da onlara katıldı. Çoban gençlere katılınca onun sadık köpeği de onları takib etmeye başladı. Gençler, kendilerini takib eden çobanın köpeğini ne kadar kovdularsa da ayıramadılar. Hatta bir rivayette köpek konuşarak “benden size zarar gelmez, Allah’ın sevdiklerini ben de severim” demiştir.
Gençler mağaraya yerleştikten sonra sadece namaz, oruç, teşbih ve tahmid ile meşgul oluyorlardı. Nafakalarını ise Yemliha (4) isimli genç temin ediyordu. Tebdil-i kıyafet ederek şehre gidiyor, yiyeceklerini alıyor ve şehirde kendileri için ne söylendiği hakkında kulis yapıp yine mağaraya dönüyordu.
Bir gün Yemliha şehre indiğinde Dakyanus’un oraya geri geldiğini ve halka putlar için kurban kesmelerini emrettiğini duydu ve ağlayarak az bir yiyecekle mağaraya dönerek arkadaşlarına durumu haber verdi. Bunun üzerine gençler, Allah’a tazarru ve niyazda bulundular. Yemliha arkadaşlarına hitaben: “Ey Kardeşler! başlarınızı kaldırınız. Rabbinize itaat ve tevekkül ediniz…” dedi. Arkadaşları da Yemliha’nın dediği gibi başlarını kaldırıp: “Rabbimiz! bize tarafından rahmet ver ve bize şu durumdan bir kurtuluş yolu hazırla” (5) diye dua etmeye başladılar. Daha sonra güneş batmak üzere idi ki, Allah onlara bir uyku verdi ve uyudular. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış bir vaziyette uyumuştu. Güneş doğduğu zaman mağaranın sağına meyleder, batarken de yine bunlara dokunmadan batardı. Ayrıca uzun süre bir taraflarına yatmalarından dolayı o tarafları ağrımasın diye zaman zaman diğer taraflarına dönüyorlardı. (6)
Bu arada şehre tekrar gelen Dakyanus, bu gençleri bulamayınca babalarına haber gönderdi. Babaları da gençlerin evden biraz erzak alarak ayrıldıklarını fakat yerlerini bilmediklerini söylediler. Daha sonra gençlerin Encilus (veya Bencilüs) (7) dağındaki bir mağarada bulunduklarını haber alan Dakyanus, adamlarını da yanına alarak mağaranın önüne kadar vardı. Orada Allah’ın kendisine ve adamlarına bir korku vermesinden dolayı veya onları buraya hapsedip açlıktan ölmelerini sağlamak için içeri girmek yerine mağaranın ağzını büyük taşlar ile ördürdü.” Devam ediyor ….

Not: kaynak yer sorunundan dolayı veremiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder